20 Şubat 2016 Cumartesi

BURSA'DA ARICILIK, KOZACILIK VE KÖY EVLERİNİN AVLU DUVARLARINDAKİ GİZEMLİ NİŞLER



Bu teyzemlerin eski adıyla Fodra (bazı eski metinlerde Fotura olarak da gecer) yeni adıyla Alaaddin Bey Köyü'ndeki (gerçi ne zamandır mahalle oldu) evlerinin bahce duvarı. Ailenin bildiği bu duvar en az yüzyıllık var. Ben bu fotoyu neden çektim?

Şöyle ki: 1847'de Hüdavendigar Vilayeti civarındaki köyleri 170 sene evvel gezen Charles Macfarlane bu yöredeki bahçe duvarlarında aşağıdaki duvarlarda da gördüğününüz nişlerden (yani duvar içindeki oyuklardan) bahsediyor. Bu oyuklar arı kovanı. Seyyahın anlattığı zamanlarda köylüler bu oyuklara kütük koyarlarmış arı yuvalansın diye.

1933 doğumlu anneannem ise başka bir teknik anlatıyor. Bu nişlere kapak takarlar içine oğul otları, biraz tatlı bir şeyler koyarlarmış. Kapağa da minik bir çentik atarlarmış, arıların giriş çıkışı için. Arı oğul verince yuvalandığı daldan bir sepete indirirler, sonra yallah bu yuvalara... "Karrr gibi beyaz" oğul balı ve balmumu olurmuş. Ne hikayeler ne hikayeler... Ne zaman 1960larda tütünlere ilaç sıkmışlar, damarlı tütün olmasın diye... bi daha ova köylerinde arı hiç olmamış.

 Fotoğrafı gece karanlığında çektiğimden, ilaveten bir de gündüz saati, bu kez teyzemlerin Fodra'daki komşularının avlu duvarından bir başka örnek daha çektim. Bu komşu evinin kendisi de çok eski ve güzel, fakat maalesef metruk durumda. Yine de bir yüzyıl kadar önde Bursa köy evlerinin yapısı hakkında bir fikir veren fotoğrafı da aşağıda ilave ediyorum.

Bu evlerin ikinci katı, "hayat" denilen geniş bir salona açılır. Bu üst katlar ipek böcekçiliği için tasarlanmıştır. Mevsimi gelince bu üst kattaki geniş "hayat"a tavandan askılarla sergiler asılır. Fakat ondan önce duvarlar güzelce kireçlenip dezanfekte edilir, çünkü ipek böceği çok hassas bir hayvandır. Askıda geniş tablalar tavandan sarkıtılarak asıldıktan sonra üzerine kıyılmış dut yaprakları ve böcek yumurtaları serilir. Toplu iğne başı büyüklüğünde yumurtalar, burada kararıp çatlar, içinde saç teli inceliğinde kurtçuklar çıkıp büyük bir iştahla dut yapraklarını yemeye başlarlar.

Her dut yaprağı böceğe verilmez, ipek böceği için yetiştirilen dut bodur, ince yapraklı ayrı bir dut çeşididir, yalnızca böcek beslemek için yetiştirilir ve meyvesi yenmez. Böceklere dut yapraklarını evvela kıyarak, sonra bütün yaprak olarak, sonra yaprakları dallarıyla atarsınız. Bu arada yumurtadan saç teli inceliğinde çıkmış olan kurtçuklar parmak kalınlığına ulaşır, köylüler kurtçukların iştahına dut yetiştirmek için hummalı bir telaşla böceklere gece gündüz yaprak taşırlar. Yumurtadan çıktıktan yaklaşık 20 gün sonra böcekler durgunlaşmaya, uykuya çekilmeye başlar. Hayatın içinde üç hafta boyunca dinmeyen binden fazla böceğin  dut yerken çıkarttığı"hırrrş hırrrş" sesi durulur ve böcekler uyku haline çekilir, dallara çıkıp koza yapmaya başlarlar. Tüm bu işlem boyunca böceklerin yaprak yeyip büyüdüğü, sonra uyuduğu hayatın, kendine has nemli bir havası ve kokusu olur. Bugün gibi burnumda... Böcekler kozalarını örünce toplayıp çuvallara koyar, Bursa Kozahan'a mezata götürürsünüz...
Tabii bunlar ancak 1980lerin sonuna kadar devam eden işlerdendi. Ben ancak ucuna yetiştim, çok şanslıyım çocukluğumda şahitlik ettiğim için. Anneannemle dedem kozacılık da yaparlardı. Sonra Çin ipeği çıktı, kozalar satılmaz oldu, Bursa'da kozacılık da bitti...o dut ağaçları da söküldü gitti. Böylece 18. da başlayan kozacılık yaklaşık üç yüz yıl sonra Bursa'dan silindi. Sanki hiç yaşanmamış gibi... Şimdi ovada turistik amaçla yapsanız da olmuyor. Çünkü ova torağı ve havası aşırı kirlendi. Bursa ovasında yetişen dut yaprağını yiyen böcek ölüyor, ancak Uludağ'da bazı köylerde halen yapanlar varmış.
Arıcılıkla başladım, kozacılıkla bitirdim :) Neye niyet, neye kısmet. Çalakalem ve keyfekeder yazınca böyle oluyor işte :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder